sen'li geçmiş zaman..


öznesi sensen eğer,


geçmiş zamanlı cümleler,


beni çok acıtıyor..

stop motion vol.2

istanbul'u ancak böyle terk ederim, galata da benimle gelirse..

..

küçük, mavi bi köpek olsam.. sen hiç tekmelemesen beni sevsen hep, yanında mutlu olsam.. sonra belediye zehirlese o köpeği, sokak köpeği falan diye, ölse.. toprağından karpuz yetişse ama böle kan kırmızı, adana.. sonra sen yesen o karpuzdan, ben senin içinde gezsem, kalbinin nasıl attığını görsem, için olsam.. sen olsam..



sinema ve peygamberleri..


sinema'nın dünü ve bugününü düşünüp yarını hakkında bi saptama yapmak gerekirse eğer; çıkış noktasının 1940'lı yılların kült filmleri (bknz: casablanca 1942, gone with the wind 1939 vs..)olması gerekir diye düşündüm.. dönemin yönetmenleri seyirciye "bakın, perdede izlediğiniz şey gerçek, siz de gerçeksiniz" demek istedi sanırım..

1970lerle beraber (star wars 1977, star trek 1966) gibi bilimkurgu'ya adım atan yönetmenlerin seyirciye anlatmak istedikleri şey "izlediğiniz şey gerçek değil ama siz gerçeksiniz" oldu..

1990lar vee 2000lerle beraber bilimkurgudan daha ötesine adım atan yönetmenler insanın yapısını ve hatta insanın kendisini sorgulayan felsefeyi de beyaz perdeye aktardılar.. özellikle wachowski biraderlerin (matrix 1999, v for vendetta 2005) gibi yapımlarında seyirciye anlatmak hatta belki de sorgulatmak istedikleri "bakın izlediğiniz gerçek değil ama siz de gerçek değilsiniz"di..

burdan hareketle bundan sonra yönetmenlerin nasıl bir hamle yapacakları tahmin etmek çok da zor değil bence, dünya da scientology vb gibi bilimsel ve ideolojik cemaatleri/yaridinleri düşünürsek yönetmenlerin bir gün çıkıp "bakın biz peygamberiz bize inanın" gibi bi çıkış yapması bence çok olası.. öyle işte..

mediterranean;
we share more than a beach..
antalya, aralık 06'
------------------------------------------
nedir bu insaların "su birikintilerinden" istekleri, beklentileri? denize karşı bira içeriz, piknik yapmaya dere kenarına gideriz hep, denizden uzak şehirler (bknz: paris, londra, prag vs) nehir kıyılarına kurulur, amerikan fimlerinin nerdeyse hepsinde okyanus illa vardır.. gerçektende sadece su birikintisi mi? tabi ki hayır, deniz bi yaşam tarzıdır, yaşama biçimidir, çok başka bişeydir anlatamam yazınca saçma görünür.. özetle demek istediğim "su birikintisinden çok daha fazlası"..




..








herşeyin bi karşılığı yok bence.. marketlerdeki gibi "dıııt" diyince çıkmıyo karşılığı her zaman..

aksaray vs şişli


şehir
bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
bu şehir arkandan gelecektir.
sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
başka bir şey umma
ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de..

kavafis

sensiz sinema..

pour elle..

tv'de tarık akan filmi var mı diye baktım, yoktu..
sen de yoktun..