..

 sevişemezken,

seviş’e mesken

arıyoruz biz..

ömer’in yıldızlarına yakın..

ağzımda eski bir şarabın tadı,

aklımda sen..

biriniz acı,
biriniz güzel..

pervane..

benim varlığım,
ve senin yokluğun..

hepsi sana çıktı sonunda..
hoş geldin..

apres moi..

ben çekip gittikten sonra da bu şehirde,
birileri yine yürüyecek aylak aylak moda’dan rıhtıma doğru,
yine nefes nefese kalacak insanlar galata yokuşlarında,
ve yine martılar tutacak yoklamasını akşam vapurlarının,
bendense sadece bu satırlar kalacak hatırlatan,
seni ayrı bir sevdiğimi, günbatımlarında bu şehrin..

aksine rüyalar..

sen bi güzel kadın,
ben bi regina spektor bestesi..


PC 138

güneş batıyor,
gidişine müteakip..

adam gibi özlem'in,
ölçü birimi ne idi
sahiden?

yazbekleyen

 
ben yazı bekliyordum,
aslında kıştı..
sen elimden tutsan, baharı atlasak diyordum,
halbuki sen yoktun..

aklımın çıkmaz sokak sakinleri..

ben aslında sadece aklımdaki hikayeleri birbirine bağlıyordum,
hikayelerimdeki farklı dünyaların çıkmaz sokaklarını..
sonra o sokaklar sahiden birbirlerine çıkar oldu,
kimbilir bir gün,
o sokaklardaki insanlar da birbirine bağlanır..

kaf dağı..

 








rivayetteki gibi sonsuz mutluluk ise ardı, ufku,
sebebi mutlak surette önündekilerin sonsuz mutsuzluğu..

ömer'in yıldızlarına yakın..


ağzımda eski bir şarabın tadı,
aklımda sen..

biriniz acı,
biriniz güzel..

تَعَشُّق


deliler veya veliler yolundan gitmeyeceksen eğer,
ne diye o şaraptan içersin..

yokluk sahaları..


kaçtığı şeyin aslında "kendisi" olduğunu,
en doğu'ya varınca öğreniyor insan..

rölativite..


einstein'ın izafiyet'i ve
benim zafiyetim..

kaf

ve yerden göğe bir dağ düşer..

doğu'nun denize uzak limanları..

on yıla mahkum bir adamın,
demlediği çaydan içmeli insan..

ya da kirli sakallı bir gerilla'nın,
namlusunun ucundan geçmeli..

sahi..


akşam üstleri,
ertesi sabahın rutinine ne kadar uzak,
sana ne yakındır..

sahi,
neredesin?

bahar ne güzel bir mevsimdir, üzülmek için..


bahar ne güzel bir mevsimdir..
can erikleri olur,
ama
sen olmazsın,
yanımda..

ilahi tanrım..

*hüzne eşlik eden şarkı

amor longa, vita brevis..

mevsim kıştan bahara dönüyor,
bense sana..

jeux d'enfants

Tanrı'nın evi var her mahallede,
mahalli halkın kendi evi olmasa da..

ama ben,
neva şalom'da, aya irini'de ya da sultanahmet'te,
mutlu olmanı ve mutlu olmayı diledim
Tanrı'dan,
ayrı hayatlarda..

hoşca kal..

ey dünya'nın sarrafı..

"deniz" her dilde var..
bana "umman"dan bahset mümkünse..

being ted mosby

ben,
ilkbaharda karpuzu,
sonbaharda ise can eriklerini özlerdim sadece..

şimdi bir de sen çıktın..

indirimde ayakkabılar

ben,
elimde,
eski bir masaldan kalma 38 numara topuklu ayakkabı teki..

ve yine aynı ben,
outlet center'larda,
"o" ayakkabı tekinin sahibine kızgın,
fakat,
o elindeki ayakkabı tekini,
bir türlü atamayan,
bir adamım..

düş fırçaları..




sevgililerin birbirlerinin evlerine bıraktıkları diş fırçaları tekil yaşamdan çoğul yaşama geçişte attıkları ilk adım sanırım..

nikah memurlarının belediye başkanlarından aldıkları yetkiye ve sandalyelerine dayanarak başlattıkları ilişkilerden pek verim alındığı söylenemez..

diş fırçanı alıp gelsen?
öylece..

gerekli şeyler..

çok fazla şey değil Tanrım inan ki,
gerçekten..

duvarda bir tablo,
muhtemelen munch
ya da hayır ya, gogh..

duvara paralel küçük bir sehpa,
üzerinde bir pikap,
cibelle bir tom waits şarkısı söylüyor..

yerde yarım şişe yakut
iki kadeh..

ellerimin bitip parmakuçlarımın başladığı yerde
bacaklarını kıvırıp oturan bir kadın..
öylesine bir kadın değil ama..
"o" işte..

sonrası,
sonrası cemal süreya..
"şu hayat fena değildir,
üstü kalsın.."

eksik şeyler

bazen hiçkimse gelmiyor,
hiçbişey,
hatta uyku bile..

sanırım böyle zamanlarda ihtiyaç duyuyor insan,
beşiktaş'tan kalkıp çok çok uzaklara giden vapurlara,
dönmemecesine..

böyle zamanlarda arzu duyuyor insan galata kulesi'nin bekçisi olmaya,
biri beklemeli keza aşıküreten bir yapısı var,
ben anlamam, mimarlar incelesin işte..

böyle zamanlarda rakı içmek istiyor insan orhan veli ile,
ya da cemal süreya ile bikaç kadeh kırmızı şarap,
muhtemelen gece onikiden sonra..

çingene çadırı gibi oldu aklıma geleni yazıyorum buraya,
sürrealizm diyorlar, hayalperestlik diyorlar, ipsiz sapsız işi diyorlar,
manik depresiflikten diyen var, kafayı yedi diyen var, yalnızlıktan diyen var..

bense "sensizlik" demeyi tercih ediyorum..
sonrası sanırım "sessizlik"
güzel geceler..

yazıya eşlik eden şarkı

Lades

bir lades'e tutuşmuştuk çok önce,
sen gittin,
ama benim hala "aklımda"
sın..



sui caedere..

"silahı kalbine doğrulttuğunun farkında mısın" dedi yaşlı adam,
"artık bu, ne bileyim pek tercih edilmiyor da"

"evet" dedim..
"bana en az acı verecek yer orası"

bozkır


bir bozkır yolunun ortasında,
gideceği yere varmadan stop edip, farını söndüren bir araba varsa eğer,
içinde -biri aşk acısından mütevellit- ekseriye iki erkek oturmaktadır..
çoğunlukla bira, nadiren şarap içilir bu tür "stop"larda..

artan alkole bağlı,
biri unutamadığı o kadına bişeyler yazar,
diğeri önündeki bozkırı,
"yarım ay"ın ve "biraz şarap"ın etkisi ile,
bir umman'a benzetir..

serabi vol. I

gündüz güneşinde çobanların sürü otlattığı şu ova,
geceleyin yarım ay ve biraz kırmızı şarap eşliğinde,
akdeniz oluveriyor birden..

garip..